Gül hatmi, tespih çiçeği ve katır tırnağı çiçeği..
Reçel sözcüğü bilindiği gibi Farsça riçâl sözcüğünden dilimize geçmiş bir sözcük. Ama Farsça’da şekerli yemiş yemeğine, şekerle kaynatılan tatlılara deniyor. (1)
Değerli arkadaşım Mary Priscilla Işın, kitabında riçar’dan bozma kelimenin asıl anlamının çerez olarak yenen tuzlu ve tatlı yiyecekler olduğundan, hatta cacık gibi sütlü yoğurtlu karışımların ve turşuların riçal sınıfına girdiğinden söz etmektedir. 13. yüzyıl Arapça yemek kitaplarında riçalın sadece bu anlamlarda kullanıldığını, Türkçe’de reçel ve asıl anlamı “işlenmiş” olan “murabba” kelimelerinin önceleri her türlü kıvamdaki reçeller için kullanılırken, daha sonra reçel sözcüğünün şuruplu ve taneli olanlar, “murabba” sözcüğünün ezmeli olanlar için kullanıldığını da eklemektedir. (2)
Reçeller her mevsim güzel.. Her zaman gözde.. Meyveler, sebzeler, kuru yemişler ve çiçekler.. Hepsinin reçeli ayrı ayrı birbirinden güzel ve renkli..Neler var neler.. Meyve reçelleri (kayısı, çilek, vişne, portakal, mandalina, şeftali, ayva, erik, zeytin, fıstık, ceviz), sebze reçelleri patlıcan, kabak, domates.. Çiçek reçelleri (gül, portakal çiçeği, limon çiçeği..). Az daha unutuyordum bir de kabuklar var tabii. Karpuz kabuğu, portakal kabuğu, turunç gibi. Liste uzun mu uzun, hangisinden başlasam acaba söze?
En iyisi ben meyveleri, sebzeleri ve kabuklarını bir tarafa bırakıp çiçek reçellerinden söz edeyim. “Neden?” derseniz cevabım hemen hazır. Altınoluk Yeşilyurt köyünde yeni tattığım çiçek reçelleri var da ondan.
Çiçek reçeli deyince elbette ilk sırayı gül reçeli alacaktır. Ben de anneannem gül reçelini anımsıyorum ilk önce. Anneannem akrabaların bahçesinden topladığı güllerin dip kısımları makasla keser, kırılmamasına özen gösterdiği büyük cam kasenin içine yaprakları koyar biraz limon suyu ve şeker koyarak bir gün bekletirdi. Sonra yaprakları haşlar, şekerini ve limon tuzunu ekleyerek kavanozlara doldururdu.
Sevgili Fatma yengemin portakal çiçeğini ise size anlatmam imkansız. O kadar şahane olurdu ki bir tek o reçelim bitmesin isterdim. Farklı bir çok reçel tattım ama şimdiye kadar tespih çiçeği reçeli, gül hatmi reçeli ve katır çiçeği reçellerini hiç yememiştim. Geçenlerde yaptığım kısa Ege turunda bu güzel reçellerle de tanıştım. Beni bu reçellerle buluşturan Sevgili Dostum Saadet’e ne kadar teşekkür etsem azdır. Beni komşusu Zeynep Karabulut ile tanıştırdı.
Küçükkuyu-Ayvacık-Yeşilyurt (Büyük Çetni) köyündeyiz. Köy İda dağının tam göbeğinde. Oksijen açısından dünyanın en zengin ikinci bölgesi. Mitolojide ilk güzellik yarışmasının yapıldığı yer olarak geçiyor. Taş evlerini ve doğal ortamı size anlatmam ise mümkün değil, mutlaka görmeniz gerek.
İşte bu köyde tanıştığım dünya tatlısı Zeynep hanımın bir de dünya tatlısı kayınvalidesi Keriman hanım var. Bu iki güzel kadın mevsimlik yiyecekler hazırlıyor ve yöresel ürünleriyle aile bütçesine katkıda bulunuyorlar. Hepsi de kendi el emekleri, göz nurları. Salçalar (domates ve biber), turşular (kapari,kelek, acur, salatalık, lahana, erik..), zeytinler, kurutulmuş otlar ile erişte ve tarhanalar.. Ne isterseniz var. Hepsinden de almak istiyorum Aldım tabii. Hem o güzel tatlardan aldım, hem de güzel tarifler..
Onları ve sevgili dostum Saadet ve sevgili eşi Ejder Bey’i başka bir yazıya bırakarak, bugün sizlerle sadece Zeynep hanımın çiçekli reçellerini paylaşayım. Zeynep Karabulut reçelleri nasıl hazırladığını bakın bize nasıl anlatmış..
“Çiçekleri toplarım. 2 kg şeker ile 1 kg suyu kaynatır, kıvam yaparım. Rendenin ince tarafı ile 1 elmayı rendelerim. Şerbetine koku ve kıvam vermesi için eklerim. Kıvama gelince dip kısımlarından makasla kestiğim, yıkadığım ve ufakladığım çiçekleri koyarım. Ocaktan indirmeden limon suyu (yarım limon) ile fındık büyüklüğünde tereyağı eklerim bir iki taşım kaynatıp ocaktan alırım.
Katır tırnağı çiçeği ve tespih çiçeği reçellerini de aynı şekilde hazırlarım.”
Bence yolunuz bu tarihi köyden mutlaka geçsin. Uzun zamandır özlediğiniz, unuttuğunuz güzelliklerin yeniden tadına varacak, yöreye sahip çıkan Öngenler gibi güzel insanları da tanımak fırsatını bulacaksınız. Kahvenizi yudumlarken, denizin maviliklerine dalacak, ağaçların fısıltılarına kulak verecek ve siz de belki benim gibi şöyle diyeceksiniz: “İşte yaşamak bu! İşte yaşam bu!”
KAYNAKLAR
1. Eyüpoğlu, İsmet Zeki. Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü, Sosyal Yayınlar, 4. Basım, İstanbul. 2004. s. 564
2. Işın, Mary Priscilla. Gülbeşeker, Türk Tatlıları Tarihi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. 2008, s. 132
3) Zeynep Karabulut. Çanakkale, Yenice köyü doğumlu, Altınoluk Yeşilyurt köyünde yaşıyor.
http://www.efecehaber.com/yazaroku.asp?id=9893